10 Nisan 2013 Çarşamba

Pazarlamanın Tarihçesi



Yapılan araştırmalara göre “.com” balonu çıkmadan önce ve sonrasında pazarlama ( Hubspot ):
§  İlk başlarda “outbound marketing” yani dışarıdan insanları rahatsız edip ürünlerini anlatmayla başlıyor.
§  1450 yılında yazılı reklam kavramı ortaya çıktı. Gutenburg “movable type” denilen seri baskı yapmayı sağlayan icadı yaptı.
§  1730 yıllarında dergiler çıkmaya başladı ve reklamlar dergilerde yayımlanmaya başladı.
§  1839 yılında posterle yapılan reklamlar çok popüler hale geldi.
§  1867 yılında billboardlar çıktı. İlk pazarlama için billboard kiralama işi bu yıl yapıldı.
§  1922 yılında radyo reklamcılığı başladı.
§  1941 yılında ilk defa televizyon reklamı yayımlandı. Bu reklam 4000 televizyon setinde gösterildi.
§   1954 yılında televizyon reklamlarının gelirleri, dergi ve radyo reklamlarının gelirlerini geride bıraktı.
§  1970 yılında telefonla pazarlama olgusu ortaya çıktı ve geleneksel bir hale geldi.
§   1973-1994 yılları arasında dijital çağ ortaya çıktı.
§  1973 yılında Martin Cooper cep telefonunu icat etti.
§  1981-1984 yıllarında IBM ilk kişisel bilgisayarı tanıttı.
§  1984 yılında Apple, Ridley Scott tarafından çekilen Super Bowl reklamını yayımladı. Bu reklam yaklaşık 900.000 dolara mal oldu. Bu reklam Amerika’da bulunan insanların %46′sına ulaştı.
§  Kişisel bilgisayarların icadıyla basım da kolaylaştı 1985 yılında basılı reklamlar arttı.
§  1990-1994 yılları arasında 2G teknolojisi ortaya çıktı ve SMS (kısa mesaj) pazarlaması başladı.
§  1990-1998 yılları arasında televizyon reklamcılığı gelirleri 2.4 milyardan, 8.3 milyara yükseldi.
§  1995-1997 yılları arasında arama motorlarının (Yahoo, AltaVista) çıkmasıyla pazarlaması da başladı.
§  Yine bu tarihler arasında arama motoru optimizasyonundan (SEO) söz edilmeye başlandı.
§  1998 yılında piyasaya Google çıktı ve PPC (Pay per click) pazarlaması başladı.
§  Yine 1998 yılında insanlar blog yazmaya başladılar.
§  2000′li yıllarda internetin yayılmasıyla yeni bir dönem başladı.
§  Pazarlamacılar müşterileriyle bağ kurmanın (engagement) önemini anladılar.
§  2003 yılında spam e-mail pazarlaması başladı.
§  2003-2004 yıllarında sosyal medya ortaya çıkarak büyük bir patlama yarattı.
§  2004 yılında 18 yaşında bir genç spam e-mail attığı için hapse atıldı.
§  2007 yılında 3G teknolojisinin yayılmaya başladı.
§  2012 yılında mobil internet kullanıcı sayısı 113.9 milyona ulaştı. İnsanlar telefondan ve internet alışveriş yapmayı alışkanlık haline getirmeye başladılar.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Sosyal Medya İhtiyaçlar Hiyerarşisi




Sosyal Medya İhtiyaçlar Hiyerarşisi


Kendini gerçekleştirme ihtiyacı
Kişisel tatmin, kişisel başarı, kişinin potansiyelinin ortaya çıkarılması için sosyal medya en uygun yer
Semantik ihtiyaçlar
Dilden, içerikten anlam çıkarabilme yeteneği
Organizasyon ihtiyaçları
Düzenlenebilme, aranabilme yeteneği (metataglara göre, başlıklara göre, içeriklere göre)
Bağlanabilme ihtiyacı
Dökümanlar, siteler, uygulamaların birbirleri ile bağlanabilme yeteği
Varolma ihtiyacı
Bilgisayarların birbirine fiziksel olarak bağlanabilme ve bünyelerindeki dökümanları paylaşabilme yeteneği



18 Aralık 2012 Salı

SOSYAL MEDYADA KOKTEYL PARTİ KURALLARI


KOKTEYL PARTİSİ KURALLARI

Günümüzde katıldığınız herhangi bir pazarlama konferansında ‘’ sosyal medya’’ sözcüklerini telaffuz etmeyen ya da son zamanlarda klişeleşmiş ‘’ Web 2.0’’ terimini kullanmayan tek bir kişi bile bulmanız neredeyse imkansız. Bu ‘moda’ sözcük ilk başta kulağa kulağa yabancı gelse de, web’in artık çift yönlü iletişimin geçerli olduğu yeni bir sosyalleşme ortamına dönüşen yeni yüzünü tanımlaması açısından bakıldığında, pek de yanlış sayılmaz.

İşte bu duruma karşılık olarak çok sayıda ünlü marka, birkaç yıl önce sanal Second Life dünyasına dahil olmanın gerekli olduğuna karar verdi. Frito Lay bir yarışma başlatarak, dünyaca ünlü patates cipsi Doritos’un reklamını tüketicilerin yaratmasına izin verdi ve sosyal medya zarını yuvarlamış oldu. Aynı şekilde Facebook’ta sayısı gün geçtikçe artan bir gruba sahip olan Apple, geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiği diğer çalışmaların yanısıra bu gruba katılan öğrencilere 10 milyon adet müzik sampler paketi hediye edeceğini açıkladı.

Tabii çok geçmeden büyük medya devleri de bu kervana katıldı. Time dergisi 2006 yılında ‘Yılın En Önemli Kişisi’ ödülüne ‘siz’i layık gördü. Aynı şekilde Amerika’da yayınlanan sektör dergisi Advertising Age de 2006’da ‘siz’i ‘Yılın Reklam Ajansı’ olarak belirledi. Bununla birlikte bloglardaki, sosyal ağ sitelerindeki ve video paylaşım platformlarındaki gelişmeye rağmen, iş dünyası hala bu yeni teknolojileri markalarını tasarlamak, müşterilerini bağımlı hale getirmek ve rakiplerinin önüne geçmek için bir avantaj olarak kullanmak konusunda yeteri kadar çaba sarf etmiyor. Çok sayıda kişi ve kuruluş bu yeni medya kanalıyla ilgilenmeye başlasa da hala pek çok kişinin kafasında ‘’Nereden başlamam gerek?’’ sorusu, cevabını arıyor. İşte bizim amacımız da bu konuda size yardımcı olmak. Sonuçta sosyal medyanın son beş yılda olgunlaştığı düşünülürse, sosyal medya pazarlamanın henüz emekleme aşamasında. Her geçen gün mantar gibi çoğalan yeni siteler ve yeni araçlar nedeniyle taşlar sürekli yer değiştiriyor ve içinden çıkması giderek zorlaşan yeni bir söz dağarcığı oluşuyor.

İşte bu nedenle çoğu pazarlama yöneticisinin kollarını birbirine kavuşturup; sosyal medyanın yeni çehresini belirleyen blog, vlog, Twitter, Wiki, Flickr ve LinkedIn gibi oluşumlar üzerine kafa yorması gerekiyor. Yönetici takımının asıl görevi ürünü satmak, gelirleri artırmak ve ortaklık payını yükseltmektir. Dolayısıyla yeni sosyal medya fırsatlarını takip etmek hem onların yeteneklerini aşar hem de bu araçların bazılarından ölçülebilir bir ROI elde etmek hala zordur.

Aslında bu işin teknolojiyle ilgisi yok

Sosyal medya üzerinde dönen tüm konuşmalar, genelde yeni araçlar ve baş döndürücü bir hızla artarak, isimlerinde sesli harf kullanmamayı bir alışkanlık haline getirmiş yeni sitelerin ana dili bozan yapısı üzerinde odaklanıyor. Özellikle her gün sosyal medyayla haşır neşir olan insanların kullanmaya hevesli olduğu yeni terimler, çoğu kişide kafa karışıklığı yaratıyor. Bu da aslında sosyal medyaya ilgi duymaya hevesli olan kişi ve kuruluşların aklının karışmasına ve ambale olmasına neden oluyor.

Dahası büyük markaların sponsorluğuyla sosyal medya pazarlama kampanyalarına adım atan ilk girişimcilerin pek çoğu başarısızlığa uğruyor. Bu şirketlerde çalışan ve geleneksel pazarlama konusunda uzman olan çok sayıda pazarlama sorumlusu, sektördeki yeni kuralları anlamakta zorlanıyor. 

İşte bu nedenle aslında üzerinde biraz düşünürsek, sosyal medyayı bir kokteyl partisine benzetebiliriz. Özellikle de sosyal medya pazarlama kampanyalarını derinlemesine analiz edersek. Bu doğrultuda fikir yürütürsek, online dünyada işe yarayan kuralların aynı zamanda bir kokteyl partisinde de geçerli olduğunu, başarısız olanlarınsa bir kokteyl partisinde de tökezlediğini görürüz. Aslında bazı kavramları kafanızda daha net canlandırabilmeniz için düşünülmüş bu benzetme, aynı zamanda sosyal medyada geçerli bazı davranış kurallarını belirlemek açısından da etkili olabilir.

Sosyal Medya Pazarlamaya Uyarlanabilecek Kokteyl Parti Kuralları

1)      Parti sizle de sizsiz de devam edebilir.
Günümüzde potansiyel bir müşteri adayıyla konuşmaya başladığınızda, şirketin pazarlama sorumlusundan ilk olarak ‘’ Sosyal Medya’ya girmeyi düşünüyoruz’’ cümlesini duyarsınız. Aslında markanız zaten sosyal medyada yer almaktadır. Sadece halihazırda gerçekleşmekte olan binlerce online partide insanların markanız, ürünleriniz ve rakipleriniz hakkında yaptıkları konuşmalardan haberiniz yoktur.

2)      Katıldığınız bir partide konuşmadan önce dinlemeyi öğrenin.
Katılanların çoğunu tanımadığınız bir partiye davet edildiğinizi düşünün. Herhalde ilk yapacağınız hareket kapıyı açıp yüksek sesle bağırarak, orada olduğunuzu herkese anons etmek olmazdı. Öncelikle ev sahibiyle selamlaşır, sonrasında kendinize bir içki alır ve bir süre dinledikten sonra konuşmalara daha kolay dahil olurdunuz.

3)      Konuşmanın doğal seyrini bozmayın.
Bu tarz partilerde konuşmalar genellikle birbiriyle bağlantılı konu başlıkları üzerinde döner. İnsanların birbirlerine verdiği karşılıklı yanıtlar ve bağlantılı anekdotlar doğrultusunda konu gelişir. İşte bu tarz ortamlarda konuyu düşüncesizce değiştiren kişi ‘kaba ve görgüsüz’ sıfatlarıyla tanımlanır.

4)      Tavırlarınıza dikkat edin.
Bütün kokteyl partileri aynı değildir; bu nedenle her birinde sizden farklı davranmanız beklenir. Patronunuzun düzenlediği bir kokteylde, eski arkadaşlarınızın katılacağı bir şarap ve bira partisinden çok daha farklı davranmanız gerekir. İşte online sosyal forumlardaki görgü kuralları da birbiriyle aynı değildir. Bu tarz forumlarda neler olup bittiğini anlamanın en iyi yoluysa, bu sitelerde bir süre takılmaktan geçer.

5)      Dünya sizin etrafınızda dönmüyor.
Herhalde hepiniz katıldığınız partilerden en az birinde biraz sonra anlatacağımız insan tipine rastlamışsınızdır. Her konu başlığını kendisinin ne kadar mükemmel bir insan olduğunu anlatmak için değiştiren kişilerden bahsediyoruz. O içeri adım attığında nedense herkes partiden bir an önce uzaklaşmak için bir bahane aramaya başlar.

6)      Kaypak olmayın. İnsanlar taklit kokusunu anında alır.
Bu kez de çok sayıda partide karşılaştığımız, güzel ama yapmacık ve samimiyetsiz tavırlarıyla tanıdığımız o kadından bahsediyoruz. Onunla kaba görünmemek için kibarca konuşursunuz. Hatta o, içten içe sizi etkilediğini bile düşünebilir. Fakat ondan uzaklaştığınız anda, önce çevrenize bir göz atar, sonra da yanınızdaki insanlara onun zeka notunu verirsiniz. 

7)      Size faydası olmayan bilgileri paylaşın.
Bu kural, partiye katılan hemen hemen herkes için geçerlidir. Birçok insan söylediği şeylerin nasıl bir geri dönüşü olacağını hesap etmeden konuşur. İnsanlar genelde diğerlerinin duymaktan hoşlanacağı hikayeleri ve anekdotları birbirleriyle paylaşır. Aslında bu düzgün bir şekilde yapıldığında, insanlar sizinle konuşmaktan gerçekten de zevk alırlar. Fakat garip bir biçimde bu kuralı hayata geçirmek pazarlamacılar için oldukça zordur. Onlar mesaj vermek için koşulllandırılmıştır. Fakat bunu partide konuşulan geniş bir konu üzerinde uyguladıklarında, bu durum onların dışlanmasına neden olabilir.

8)      Konuyla ilgili olduğu sürece bildiklerinizi paylaşmaktan çekinmeyin.
Hiç arabanız bozulduktan hemen sonra bir tamirciyle konuştunuz mu? Herhalde o an onun orada olması ve sahip olduğu bilgileri sizinle paylaşması karşısında hoşnut kalmışsınızdır. Aynı şey burada da geçerli. Birileri sizin faaliyet gösterdiğiniz bir alan hakkında bilgi açlığı çekiyorsa, onunla konuştuğunuz için size minnet duyacaktır.

9)      Arkadaşınıza sorabileceğiniz bir şeyi tanımadığınız birisine soramazsınız.
Blogların hakim olduğu sanal dünyada kaybolup giden ve yardıma ihtiyacı olan çok sayıda şirket var. Tabii bu şirketlerin büyük bölümü sosyal medyayı hiçbir zaman kullanmamış ve seslerini duyurabilecekleri kendilerine ait bir blogları da yok. Dolayısıyla izleyicileriyle nasıl doğal bir iletişim kuracaklarını bilmiyorlar ve tabii ki güvenebilecekleri ya da fikir danışabilecekleri dostları da yok. Bu durumda kişi ve kuruluşların öncelikli olarak yapması gereken ilk şey, bir sosyal medya destek programını sayfalarına eklemek. Sonuçta aynen bir yabancıdan çocuklarınızı tiyatroya götürmesini isteyemeyeceğiniz gibi bir yabancıdan sizin ‘viral video’nuzu tanıtmasını da bekleyemezsiniz. Kısacası etkin bir takipçi listesine sahip olmadan önce size tamamen güvenecek bir takipçi tabanı oluşturmanız gerekir.

10)   İnsanlar ancak sizi sever ve yaptığınız işlere ihtiyaç duyarsa, sizinle çalışmak isterler.
İnsanlar sevdikleri insanlarla çalışmak isterler. Bu, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. İşte sosyal ağlar ve kokteyl partileri de dahil tüm iletişim ağının altında bu mantık yatar. Birbiriyle benzer özelliklere sahip iki ürün arasında seçim yapmanız gerektiğini düşünün. Biri, size bir arkadaşınız, diğeriyse bir yabancı tarafından önerilmiş olsun. Hiç şüphesiz pek çok kişi arkadaşının tavsiyesini dinleyecektir.

11)   İçkiyi fazla kaçırmayın.
Pazarlamacılar olarak bizim en önemli görevlerimizden biri de ürünün fark edilmesini sağlamaktır. Ürünümüz hakkında konuşulmasını isteriz. İşte viral pazarlamanın eylem çağrısı da bu fikre dayanmaktadır. Bununla birlikte insanların arkamızdan partide çok içip dağıtan o adam hakkında konuştukları gibi konuşmasını istemeyiz. Sosyal medyada pazarlama çalışmaları tamamen markayla ilgili olmak zorundadır ve çok az sayıda büyük kurumsal marka kendisini gülünç duruma düşürmemeyi başarabilir. İşte bu nedenle viral pazarlama yapmak gerçekten de çok zordur.

Algı Farkı


Kendinizi böyle hissediyorsanız işinizi değiştirme vakti gelmiş



17 Aralık 2012 Pazartesi

SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ VE HYPER-SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ


SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ

Psikoloji geleneğinden gelen bir Amerikan sosyolojisi ekolü olan sembolik etkileşimcilik, özellikle sosyal eylem ve fertlerin bu eylemlere yükledikleri anlamlar üzerinde duran bir teoridir. Mead’ın bu yaklaşımı, Cooley’ın psikolojist ve Durkheim’in sosyolojist yaklaşımlarının ortasında yer almaktadır. Sosyal davranışın öznel ve yoruma açık yönleri üzerinde duran sembolik etkileşimciliğin, ferdi, kısmen özgür bir birim olarak görmesinde Weber’e dayanan metodolojik bireyselcilikten gelen Weber etkisi fark edilmektedir. “Sembolik etkileşimcilik” terimi, etkileşim  teorisinin önemli isimlerin den biri ve bu teorinin temellerini hazırlamış olan G.H. Mead’ın öğrencisi olan H. Blumer’e aittir. 

Sembolik etkileşimcilik temelde “birey”e vurgu yapar. Belirli bir nesnel durumun bireylerde değişik öznel yorumlara yol açtığına ve bu durumun sosyal hayatta yaygın bir biçimde görüldüğüne dikkati çeken sembolik etkileşimciler, bu gerçeği irdelemeyen yaklaşımların sosyal realitenin uzağına düşmeye mahkum olduğunu iddia ederler. Görüldüğü üzere bu yaklaşım, çıkış noktasından itibaren fonksiyonalist, strüktüralist ve Marksist biçimleriyle genel sosyolojik yaklaşımla çatışmaktadır. Nitekim sembolik etkileşimciler, sosyolojinin “yapı” ve “kurum” gibi temel kavramlarına da sıcak bakmazlar. Onlara göre insan, madem ki sürekli bir oluş halindedir; sosyal düzenin de tamamlanmış bir olgu olarak düşünülmesi mümkün değildir, yani “yapı”dan söz edilemez. Yapı kavramı yerine, “farklı katılımcıların farklı eylemlerde bulunmalarının toplumsal organizasyonu” olarak tanımladıkları “birlikte eylem” (joint action) kavramını tercih eden sembolik etkileşimciler, örneğin “aile kurumu” yerine “aile birlikteliği (collectivity) demeyi uygun görürler. Çünkü kurum kavramının içeriğinde bir durağanlık vardır. Halbuki aile sürekli oluş halindedir. Örneğin kan-koca ve iki aylık bir bebekten oluşan bir ailedeki karı-koca ilişkisi, bebek altı yaşına geldiği zaman aynı olmayacaktır. Bu nedenle sembolik etkileşimciler, toplumsal rollerin de basit tanımlarının yapılamayacağını ileri sürerler.

Etkileşim teorisi adından da anlaşılacağı üzerine ‘sembollerin sosyolojisi’dir. Bir varlığın zihindeki görüntüsü olarak tanımlayabileceğimiz semboller, insana özgü bir gerçekliktir. Hayvanlar aleminde karşılıklı ilişki semboller aracılığıyla değil, seslerin ve hareketlerin karşılıklı olması (etki-tepki) ilkesiyle gerçekleşir.
Semboller sosyal etkileşme sürecinde şekillenen konuşmayı, düşünmeyi, anlaşmayı sağlayan araçlardır. Etkileşme sürecinde farklı imajların devreye girmesi, bir varlığın değişik sembollerinin oluşmasına neden olur. Örneğin, domuzu iğrenç bir hayvan olarak gören bir kültür ortamında büyüyen kişi ile domuz etiyle beslenilen bir ortamda büyüyen kişinin zihinlerinde domuzun sembolleri farklı olacaktır. Aynı kültür ortamında bulunan kimseler arasında belli bir durumun/varlığın sembollerin farklı olmasının sebebi ise, etkileşme sürecinde etkisi olan tam olarak bilinmesi ve hesaba katılması imkansız pek çok faktörün devreye girmesidir.

Sembolik etkileşim kuramı insanlarda kendi “benlik”lerini oluşturmak için anlam, dil ve düşünce yoluyla birbirleriyle nasıl etkileştiğini açıklayan üç temel ilkeyi içermektedir. Mead etkileşimlerin “ortak norm ve değerlerine göre kişinin sosyal kimliğinin gelişimi ve işleyişinin merkezi” olduğuna inanıyor. Anlamı, kişinin bir sosyal gerçekliği nasıl oluşturduğunu temellendirmektir. Diğerleri ile etkileşim, sözlü ve sözlü olmayan, çeşitli etkileşimlerden atanan bir anlamdan türemiştir. Örneğin, sokakta çok yüksek sesle protesto gösterisi yapan bir protestocu görebilirsiniz. Bu kişiyi çirkin ve tacizkar bir protestocu olarak görebilirsiniz, oysa başka bir kişi, bu protestocuyu ileri düşünceli ve ilham verici olarak görebilir. Bu insanların her biri, bir gerçeklik oluşturma karşılığında anlamlar bu protestocuya atamışlardır. Protestocunun gerçek anlamı, somut bir şekilde tanımlanamaz. Bu kişilerin protestocuya yükledik anlamlarla bir dil oluştururlar. Mead için "adlandırma insan toplumu için temel oluşturur". Son olarak, düşünce, semboller ve bunların anlamları yorumlamak için bizim iç diyalogumuza bakarken oluşur. Mead göre, bir kişi bu iç diyalog oluşturmak için dile ihtiyacı var. Sembolik etkileşim olmadan, bir düşünme ve buna karşılık bir kişinin başkalarına bir anlam atamasını sağlayan bu içsel diyalog oluşamaz. Üç ilke; anlam, dil ve düşünce ortaya çıktığında, bir "benlik" fikri oluşmaya başlar. Mead, gerçekten bizim iç benliğimizi anlamak için bize dıştan bakmak zorunda olduğuna inanıyordu.

-Blumer’in ifadesiyle- “sembollere dayanarak eylemde bulunma” adını verirler.

“Benlik” (self), “ayna-benlik” (looking-glass self), “bireysel benlik” (“I”), “sosyal benlik” (“me”), “başkasının rolünü alma”, “durum tanımı”, “önemli başkası” (significant other) ve “genelleştirilmiş başkası” (generalized other) gibi terimler sembolik etkileşimcilerin temel kavramlarıdır. “Benlik”, çevrenin bir kişi hakkındaki algısını ifade eden “kişilik” kavramından farklı olarak, o kişinin zihnindeki “kendisi”dir. Başka bir deyişle, kişilik çevrenin zihnindeki “ben”, benlik ise “benim zihnimdeki ben”in adıdır. Mead, benliği “bireysel benlik” (“I”) ve “sosyal benlik” (“me”) olarak ikiye ayırmıştır. Bu iki kavramı bir örnekle açıklayabiliriz: Ben, sosyal çevremin beni mutlu bir kimse olarak tanıdığını düşünmemin yanı sıra -sosyal benlik-, gerçekten mutlu olduğumu ya da olmadığımı da -bireysel benlik- düşünürüm. Cooley bu kavramlara bir de “ayna-benlik” kavramını eklemiştir. Ayna-benlik, günlük ilişkilerimizde çevremizden aldığımız bizimle ilgili mesajların benliğimize yansıması durumunu ifade eden bir kavramdır. Cooley’e göre benlik ve toplum ikiz doğma gibidir. Bu sembolik etkileşimcilerin en büyük tezidir. Görüntümüzün, fikirlerimizin, biçimlerimizin kendimize ait olduğunu düşünürüz; ancak bu, toplumun yansımasıdır. Bireyle toplum arasında karşılık bir etkileşim söz konusudur. Bireye bakıp toplumu, topluma bakı bireyi anlayabiliriz. Bu iki şey, birbirine tutulan ayna gibidir. Sembolik etkileşimciliğe göre, sosyolojinin özü etkileşimdir. Bireylerin düşüncelerini belirleyen, sosyal etkileşim kalıplarıdır.

Etkileşimcilerin diğer kavramlarını kısaca tanımlayacak olursak, “başkasının rolünü alma”, “kişinin kendini başkalarının yerine koyması ya da şeyleri başkasının gördüğü gibi görmesi” demektir. “Durum tanımı”, bir varlığın “ne olduğu”nu değil -ki bunu bilmemiz mümkün değildir- “nasıl göründüğü”nü ifade eden bir kavramdır. Sembolik etkileşim teorisi, bir varlığı herkes aynı şekilde görüyorsa onun göründüğü gibi olduğunu kabul eder. “Önemli başkası” ve “genelleştirilmiş başkası” özellikle sosyalleşme sürecinde bir çocuğun zihnindeki birbiri ardınca şekillenen iki durumu ifade eden kavramlardır. Mead’ a göre çocuk önce anne ve baba gibi yakın çevresinden gelen mesajları zihnine yerleştirir -“önemli başkası”-; daha sonra yine zihninde “başkaları” olarak kümelendirdiği sosyal çevreyi fark etmeye başlayarak onlardan gelen -“genelleştirilmiş başkası”- mesajları da alır.

Yukarıdaki kavramlardan anlaşılacağı üzere etkileşimciler en çok, “düşünme kapasitesi”, “düşünme ve etkileşim”, “anlamlan ve sembolleri öğrenme”, “aksiyon ve etkileşim” ve “seçim yapma” gibi konular üzerinde durmaktadırlar. Bu konular yüzünden etkileşimciler, sosyoloji değil, “toplum felsefesinin bir çeşitlemesi”ni yapmakla eleştirilmişlerdir.

Etkileşimciliğe yöneltilen diğer eleştirileri şöyle sıralayabiliriz:

• Kuramsal temelinin zayıflığı,
• “Belirsizlik” alanını geniş tutması ve bu yüzden sınanabilirliğinin ol maması,
• Kavramlarının -özellikle Blumer’inkilerin- fazla bulanık, zor ve karma şık olması,
• Mikrososyolojik bir yaklaşım olma iddiasına rağmen insanı salt zihin den ibaret bir varlık olarak görmesi; hisler, güdüler, bilinçaltı gibi faktörleri ihmal etmesi ve bu yüzden -iddiasının aksine- yeterince mikrososyolojik olamaması,
• Siyaset ve iktisat gibi makro değişkenleri hesaba katmadığı için sosyal değişme sürecini açıklayamaması.
Bu son eleştiri genç etkileşimcilerin makrososyolojik yaklaşımları sembolik etkileşimciliğe yerleştirme çabasına girmelerine neden olmuş; ama ortaya koydukları çalışmalarla etkileşimciliği, bu geleneğin ustalarının tanıyamayacakları bir noktaya doğru sürükledikleri ifade edilmiştir.


HYPER-SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ

Sembolik etkileşimcilik teorisi, bireyler online iletişimin çekiciliğiyle kendilerini nasıl tanımladıklarında ve Facebook profillerinin oluşturulmasında önemli bir rol oynar. Facebook kullanıcılarının iletişim kurarken 'aklında ne var' ya da durumlarını güncellemesi, başkaları ile sosyal etkileşimlere dayalı bir temsili 'benlik' sunmaktayız. Ellis göre, bir Facebook profili, Mead teorisinin sembolik etkileşimcilik ışığında kişinin kimliğini yansıtan üç aşamalı bir süreç vardır. İlk olarak, bir Facebook kullanıcısı, aktiviteleriyle, diğer Facebook kullanıcılarının onun yönelimlerinin(niyetlerinin) farkında olmasını sağlar. Bu niyet bir kişinin Facebook profil resmi ve profil açık tutması gösterilir. İkinci olarak, iletişim oluşursa, profil resmi kullanıcının “benlik”i gibi olur. Bu görüntü başkalarınca kendi kimlikleri olarak algılatmak istedikleri şeydir. Örneğin, bir veteriner laboratuarı gülümseyen bir veteriner ve mutlu bir köpek resmi seçerse, bu laboratuar şirketi sadece mutlu veterinerler ile veteriner laboratuarı olmadığını, köpeklere de hitap ettiklerini ve köpeklerin mutlu olacağını, dünyaya Facebook aracılığıyla tasvir eder. Son olarak üç aşamalı bir süreçte profil resmi, kendi kimliklerinin ne olacağına karar veren Facebook kullanıcıları için bir anlam ifade eder. Kullanıcı bu profil resmi ile, iletişimde sembolik bir şekil kullanarak bir kimlik kazandırmayı hedefleyerek “benlik” yaratır.

Lynch & McConatha, 2006 tarafından, hyper-sembolik etkileşimcilik, çevrimiçi ağlar için sembolik etkileşimciliğin yeniden düzenlenmiş halidir. Toplumsal olarak oluşturulmuş dünyaları tanımlamak için sembolik etkileşimcilik kullanılan Mead gibi Teorisyenler, internetin icadından önce bunu yaptı. Sembolik etkileşimcilik kuramının klasik uygulamasının bugünün dijital toplumuna uyacak şekilde gelişmeye ve adaptasyona ihtiyacı var. Ayrıca, bilimdeki gelişmeler sembolik etkileşim kuramında yeniden analizi gerektirir. Nöroloji ve psikoloji gibi konularda ilerlemeler, bize insan zihni hakkında Mead’ın sembolik etkileşimcilik kuramını yaratırken bildiğinden daha fazla bilgi sağladı.

Genelleştirilmiş diğerler, Mead’ın açıkladığı gibi, birinin, bir toplumun beklenti ve tepkilerine dayanarak onun “benlik” oluşturma şeklidir. (Griffin, 2009,). Böylece, birinin oluşturduğu “benlik” diğerleri ile etkileşim dayalı sürekli değişiyor ve gelişiyor. Birinin çevrimiçi topluluğa girdiğini varsayarsak, değişik etkileşim araçlarını kullanarak “benlik” oluşturması, Mead üşünebileceğinden daha da fazla gelişmesine izin verir. Lynch ve McConatha “genelleştirilmiş diğerleri”nin oluşumunun hala varolduğunu öneriyorlar, ama farklı şekilde çevrimiçi veya çevrimdışı olarak. Genelleştirilmiş diğerleri hala bir "benlik" formuna yardımcı olurken, dijital alanda genelleştirilmiş diğerleri Mead’ın açıklamasından daha farklıdır.

Lynch ve McContha (2006) iddiası, genelleştirilmiş diğerleri bugün algıladığımızdan daha farklı çünkü Mead’ın teknolojisi farklı. Böyle telefon görüşmeleri ve sözlü iletişim gibi değişen insan etkileşim yöntemlerinde azalma nedeniyle, ve benzer dijital etkileşimlerdeki bir artışla, biz, Mead’ın genelleştirilmiş diğerleri tanımından farklı olarak kendi benliğimizi yaratıyoruz. Genelleştirilmiş diğerleri, dijital çağda kişinin benliğini etkileyen, klasik sembolik etkileşimcilik teorisinde genelleştirilmiş diğerlerinden daha farklı olarak tüketicilik akımı üzerine dayanır.

Hyper-sembolik etkileşim Lynch ve McConatha’nın (2006) internetin dolaysızlığına çözümdür. Hyper-sembolik etkileşim kuramı dijital olarak bulunan sembollere dayalı yeni bir gerçeklik türü oluşturmayı açıklar. Böyle I'ler ve O’ler bilgisayar dilinde ve dijital görüntülerinin küçük piksel olarak küçük simgeler yanı sıra günlük üretilen ilan ve reklamlar karmaşık güncel görüntülerini kapsamaktadır. Büyük sembol ve görüntüler, bu detaylar dijital olmayan diğer topluluklardan daha farklı yeni norm ve değerlerin yaratılmasına yol açar. Bu dijital topluluklarda pazarlamacı ve reklamcılarla doludur, insanların oluşturduğu gerçekliği etkileyen,  bizim sembollere verdiğimiz anlamla birlikte, riayet ettiğimiz norm ve değerleri de içerir. Sosyalleşme bizim gerçek hayatta yaptığımızdan dijital gerçekliktekinden çok daha farklı. Ayrıca, dijital reklamlardaki artış, bizim pazarlama ve reklamcıları gerçeklik olarak algılamamıza neden olur. Nöropazarlama, gerçekte ortaya çıkan pazarlama değişimini tanımlamak için yeni bir terimdir.

Nöropazarlama tüketicilerin pazarlama mesajlarına nasıl tepki verdiğinin incelenmesini içerir ve bizim üç beyne, yeni beyin, orta beyin ve eski beyin, sahip olduğumuzu fikrine dayanır. Nöropazarlama aslında tüketicilerin ihtiyaçlarını keşfetmek ve daha sonra kendi gerçekliği içinde onları entegre bir işlem boyunca daha fazla ürün satın almak için tüketicileri ittiği iddiaları vardır. Bir insan tepkisi eski beyin tarafından alınan kararlardır Biz aslında neye tepki vermemiz gerektiğini ve neye ihtiyacımız olduğunu inşa eden bir gerçeklikle yaratırız.