17 Aralık 2012 Pazartesi

SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ VE HYPER-SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ


SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ

Psikoloji geleneğinden gelen bir Amerikan sosyolojisi ekolü olan sembolik etkileşimcilik, özellikle sosyal eylem ve fertlerin bu eylemlere yükledikleri anlamlar üzerinde duran bir teoridir. Mead’ın bu yaklaşımı, Cooley’ın psikolojist ve Durkheim’in sosyolojist yaklaşımlarının ortasında yer almaktadır. Sosyal davranışın öznel ve yoruma açık yönleri üzerinde duran sembolik etkileşimciliğin, ferdi, kısmen özgür bir birim olarak görmesinde Weber’e dayanan metodolojik bireyselcilikten gelen Weber etkisi fark edilmektedir. “Sembolik etkileşimcilik” terimi, etkileşim  teorisinin önemli isimlerin den biri ve bu teorinin temellerini hazırlamış olan G.H. Mead’ın öğrencisi olan H. Blumer’e aittir. 

Sembolik etkileşimcilik temelde “birey”e vurgu yapar. Belirli bir nesnel durumun bireylerde değişik öznel yorumlara yol açtığına ve bu durumun sosyal hayatta yaygın bir biçimde görüldüğüne dikkati çeken sembolik etkileşimciler, bu gerçeği irdelemeyen yaklaşımların sosyal realitenin uzağına düşmeye mahkum olduğunu iddia ederler. Görüldüğü üzere bu yaklaşım, çıkış noktasından itibaren fonksiyonalist, strüktüralist ve Marksist biçimleriyle genel sosyolojik yaklaşımla çatışmaktadır. Nitekim sembolik etkileşimciler, sosyolojinin “yapı” ve “kurum” gibi temel kavramlarına da sıcak bakmazlar. Onlara göre insan, madem ki sürekli bir oluş halindedir; sosyal düzenin de tamamlanmış bir olgu olarak düşünülmesi mümkün değildir, yani “yapı”dan söz edilemez. Yapı kavramı yerine, “farklı katılımcıların farklı eylemlerde bulunmalarının toplumsal organizasyonu” olarak tanımladıkları “birlikte eylem” (joint action) kavramını tercih eden sembolik etkileşimciler, örneğin “aile kurumu” yerine “aile birlikteliği (collectivity) demeyi uygun görürler. Çünkü kurum kavramının içeriğinde bir durağanlık vardır. Halbuki aile sürekli oluş halindedir. Örneğin kan-koca ve iki aylık bir bebekten oluşan bir ailedeki karı-koca ilişkisi, bebek altı yaşına geldiği zaman aynı olmayacaktır. Bu nedenle sembolik etkileşimciler, toplumsal rollerin de basit tanımlarının yapılamayacağını ileri sürerler.

Etkileşim teorisi adından da anlaşılacağı üzerine ‘sembollerin sosyolojisi’dir. Bir varlığın zihindeki görüntüsü olarak tanımlayabileceğimiz semboller, insana özgü bir gerçekliktir. Hayvanlar aleminde karşılıklı ilişki semboller aracılığıyla değil, seslerin ve hareketlerin karşılıklı olması (etki-tepki) ilkesiyle gerçekleşir.
Semboller sosyal etkileşme sürecinde şekillenen konuşmayı, düşünmeyi, anlaşmayı sağlayan araçlardır. Etkileşme sürecinde farklı imajların devreye girmesi, bir varlığın değişik sembollerinin oluşmasına neden olur. Örneğin, domuzu iğrenç bir hayvan olarak gören bir kültür ortamında büyüyen kişi ile domuz etiyle beslenilen bir ortamda büyüyen kişinin zihinlerinde domuzun sembolleri farklı olacaktır. Aynı kültür ortamında bulunan kimseler arasında belli bir durumun/varlığın sembollerin farklı olmasının sebebi ise, etkileşme sürecinde etkisi olan tam olarak bilinmesi ve hesaba katılması imkansız pek çok faktörün devreye girmesidir.

Sembolik etkileşim kuramı insanlarda kendi “benlik”lerini oluşturmak için anlam, dil ve düşünce yoluyla birbirleriyle nasıl etkileştiğini açıklayan üç temel ilkeyi içermektedir. Mead etkileşimlerin “ortak norm ve değerlerine göre kişinin sosyal kimliğinin gelişimi ve işleyişinin merkezi” olduğuna inanıyor. Anlamı, kişinin bir sosyal gerçekliği nasıl oluşturduğunu temellendirmektir. Diğerleri ile etkileşim, sözlü ve sözlü olmayan, çeşitli etkileşimlerden atanan bir anlamdan türemiştir. Örneğin, sokakta çok yüksek sesle protesto gösterisi yapan bir protestocu görebilirsiniz. Bu kişiyi çirkin ve tacizkar bir protestocu olarak görebilirsiniz, oysa başka bir kişi, bu protestocuyu ileri düşünceli ve ilham verici olarak görebilir. Bu insanların her biri, bir gerçeklik oluşturma karşılığında anlamlar bu protestocuya atamışlardır. Protestocunun gerçek anlamı, somut bir şekilde tanımlanamaz. Bu kişilerin protestocuya yükledik anlamlarla bir dil oluştururlar. Mead için "adlandırma insan toplumu için temel oluşturur". Son olarak, düşünce, semboller ve bunların anlamları yorumlamak için bizim iç diyalogumuza bakarken oluşur. Mead göre, bir kişi bu iç diyalog oluşturmak için dile ihtiyacı var. Sembolik etkileşim olmadan, bir düşünme ve buna karşılık bir kişinin başkalarına bir anlam atamasını sağlayan bu içsel diyalog oluşamaz. Üç ilke; anlam, dil ve düşünce ortaya çıktığında, bir "benlik" fikri oluşmaya başlar. Mead, gerçekten bizim iç benliğimizi anlamak için bize dıştan bakmak zorunda olduğuna inanıyordu.

-Blumer’in ifadesiyle- “sembollere dayanarak eylemde bulunma” adını verirler.

“Benlik” (self), “ayna-benlik” (looking-glass self), “bireysel benlik” (“I”), “sosyal benlik” (“me”), “başkasının rolünü alma”, “durum tanımı”, “önemli başkası” (significant other) ve “genelleştirilmiş başkası” (generalized other) gibi terimler sembolik etkileşimcilerin temel kavramlarıdır. “Benlik”, çevrenin bir kişi hakkındaki algısını ifade eden “kişilik” kavramından farklı olarak, o kişinin zihnindeki “kendisi”dir. Başka bir deyişle, kişilik çevrenin zihnindeki “ben”, benlik ise “benim zihnimdeki ben”in adıdır. Mead, benliği “bireysel benlik” (“I”) ve “sosyal benlik” (“me”) olarak ikiye ayırmıştır. Bu iki kavramı bir örnekle açıklayabiliriz: Ben, sosyal çevremin beni mutlu bir kimse olarak tanıdığını düşünmemin yanı sıra -sosyal benlik-, gerçekten mutlu olduğumu ya da olmadığımı da -bireysel benlik- düşünürüm. Cooley bu kavramlara bir de “ayna-benlik” kavramını eklemiştir. Ayna-benlik, günlük ilişkilerimizde çevremizden aldığımız bizimle ilgili mesajların benliğimize yansıması durumunu ifade eden bir kavramdır. Cooley’e göre benlik ve toplum ikiz doğma gibidir. Bu sembolik etkileşimcilerin en büyük tezidir. Görüntümüzün, fikirlerimizin, biçimlerimizin kendimize ait olduğunu düşünürüz; ancak bu, toplumun yansımasıdır. Bireyle toplum arasında karşılık bir etkileşim söz konusudur. Bireye bakıp toplumu, topluma bakı bireyi anlayabiliriz. Bu iki şey, birbirine tutulan ayna gibidir. Sembolik etkileşimciliğe göre, sosyolojinin özü etkileşimdir. Bireylerin düşüncelerini belirleyen, sosyal etkileşim kalıplarıdır.

Etkileşimcilerin diğer kavramlarını kısaca tanımlayacak olursak, “başkasının rolünü alma”, “kişinin kendini başkalarının yerine koyması ya da şeyleri başkasının gördüğü gibi görmesi” demektir. “Durum tanımı”, bir varlığın “ne olduğu”nu değil -ki bunu bilmemiz mümkün değildir- “nasıl göründüğü”nü ifade eden bir kavramdır. Sembolik etkileşim teorisi, bir varlığı herkes aynı şekilde görüyorsa onun göründüğü gibi olduğunu kabul eder. “Önemli başkası” ve “genelleştirilmiş başkası” özellikle sosyalleşme sürecinde bir çocuğun zihnindeki birbiri ardınca şekillenen iki durumu ifade eden kavramlardır. Mead’ a göre çocuk önce anne ve baba gibi yakın çevresinden gelen mesajları zihnine yerleştirir -“önemli başkası”-; daha sonra yine zihninde “başkaları” olarak kümelendirdiği sosyal çevreyi fark etmeye başlayarak onlardan gelen -“genelleştirilmiş başkası”- mesajları da alır.

Yukarıdaki kavramlardan anlaşılacağı üzere etkileşimciler en çok, “düşünme kapasitesi”, “düşünme ve etkileşim”, “anlamlan ve sembolleri öğrenme”, “aksiyon ve etkileşim” ve “seçim yapma” gibi konular üzerinde durmaktadırlar. Bu konular yüzünden etkileşimciler, sosyoloji değil, “toplum felsefesinin bir çeşitlemesi”ni yapmakla eleştirilmişlerdir.

Etkileşimciliğe yöneltilen diğer eleştirileri şöyle sıralayabiliriz:

• Kuramsal temelinin zayıflığı,
• “Belirsizlik” alanını geniş tutması ve bu yüzden sınanabilirliğinin ol maması,
• Kavramlarının -özellikle Blumer’inkilerin- fazla bulanık, zor ve karma şık olması,
• Mikrososyolojik bir yaklaşım olma iddiasına rağmen insanı salt zihin den ibaret bir varlık olarak görmesi; hisler, güdüler, bilinçaltı gibi faktörleri ihmal etmesi ve bu yüzden -iddiasının aksine- yeterince mikrososyolojik olamaması,
• Siyaset ve iktisat gibi makro değişkenleri hesaba katmadığı için sosyal değişme sürecini açıklayamaması.
Bu son eleştiri genç etkileşimcilerin makrososyolojik yaklaşımları sembolik etkileşimciliğe yerleştirme çabasına girmelerine neden olmuş; ama ortaya koydukları çalışmalarla etkileşimciliği, bu geleneğin ustalarının tanıyamayacakları bir noktaya doğru sürükledikleri ifade edilmiştir.


HYPER-SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ

Sembolik etkileşimcilik teorisi, bireyler online iletişimin çekiciliğiyle kendilerini nasıl tanımladıklarında ve Facebook profillerinin oluşturulmasında önemli bir rol oynar. Facebook kullanıcılarının iletişim kurarken 'aklında ne var' ya da durumlarını güncellemesi, başkaları ile sosyal etkileşimlere dayalı bir temsili 'benlik' sunmaktayız. Ellis göre, bir Facebook profili, Mead teorisinin sembolik etkileşimcilik ışığında kişinin kimliğini yansıtan üç aşamalı bir süreç vardır. İlk olarak, bir Facebook kullanıcısı, aktiviteleriyle, diğer Facebook kullanıcılarının onun yönelimlerinin(niyetlerinin) farkında olmasını sağlar. Bu niyet bir kişinin Facebook profil resmi ve profil açık tutması gösterilir. İkinci olarak, iletişim oluşursa, profil resmi kullanıcının “benlik”i gibi olur. Bu görüntü başkalarınca kendi kimlikleri olarak algılatmak istedikleri şeydir. Örneğin, bir veteriner laboratuarı gülümseyen bir veteriner ve mutlu bir köpek resmi seçerse, bu laboratuar şirketi sadece mutlu veterinerler ile veteriner laboratuarı olmadığını, köpeklere de hitap ettiklerini ve köpeklerin mutlu olacağını, dünyaya Facebook aracılığıyla tasvir eder. Son olarak üç aşamalı bir süreçte profil resmi, kendi kimliklerinin ne olacağına karar veren Facebook kullanıcıları için bir anlam ifade eder. Kullanıcı bu profil resmi ile, iletişimde sembolik bir şekil kullanarak bir kimlik kazandırmayı hedefleyerek “benlik” yaratır.

Lynch & McConatha, 2006 tarafından, hyper-sembolik etkileşimcilik, çevrimiçi ağlar için sembolik etkileşimciliğin yeniden düzenlenmiş halidir. Toplumsal olarak oluşturulmuş dünyaları tanımlamak için sembolik etkileşimcilik kullanılan Mead gibi Teorisyenler, internetin icadından önce bunu yaptı. Sembolik etkileşimcilik kuramının klasik uygulamasının bugünün dijital toplumuna uyacak şekilde gelişmeye ve adaptasyona ihtiyacı var. Ayrıca, bilimdeki gelişmeler sembolik etkileşim kuramında yeniden analizi gerektirir. Nöroloji ve psikoloji gibi konularda ilerlemeler, bize insan zihni hakkında Mead’ın sembolik etkileşimcilik kuramını yaratırken bildiğinden daha fazla bilgi sağladı.

Genelleştirilmiş diğerler, Mead’ın açıkladığı gibi, birinin, bir toplumun beklenti ve tepkilerine dayanarak onun “benlik” oluşturma şeklidir. (Griffin, 2009,). Böylece, birinin oluşturduğu “benlik” diğerleri ile etkileşim dayalı sürekli değişiyor ve gelişiyor. Birinin çevrimiçi topluluğa girdiğini varsayarsak, değişik etkileşim araçlarını kullanarak “benlik” oluşturması, Mead üşünebileceğinden daha da fazla gelişmesine izin verir. Lynch ve McConatha “genelleştirilmiş diğerleri”nin oluşumunun hala varolduğunu öneriyorlar, ama farklı şekilde çevrimiçi veya çevrimdışı olarak. Genelleştirilmiş diğerleri hala bir "benlik" formuna yardımcı olurken, dijital alanda genelleştirilmiş diğerleri Mead’ın açıklamasından daha farklıdır.

Lynch ve McContha (2006) iddiası, genelleştirilmiş diğerleri bugün algıladığımızdan daha farklı çünkü Mead’ın teknolojisi farklı. Böyle telefon görüşmeleri ve sözlü iletişim gibi değişen insan etkileşim yöntemlerinde azalma nedeniyle, ve benzer dijital etkileşimlerdeki bir artışla, biz, Mead’ın genelleştirilmiş diğerleri tanımından farklı olarak kendi benliğimizi yaratıyoruz. Genelleştirilmiş diğerleri, dijital çağda kişinin benliğini etkileyen, klasik sembolik etkileşimcilik teorisinde genelleştirilmiş diğerlerinden daha farklı olarak tüketicilik akımı üzerine dayanır.

Hyper-sembolik etkileşim Lynch ve McConatha’nın (2006) internetin dolaysızlığına çözümdür. Hyper-sembolik etkileşim kuramı dijital olarak bulunan sembollere dayalı yeni bir gerçeklik türü oluşturmayı açıklar. Böyle I'ler ve O’ler bilgisayar dilinde ve dijital görüntülerinin küçük piksel olarak küçük simgeler yanı sıra günlük üretilen ilan ve reklamlar karmaşık güncel görüntülerini kapsamaktadır. Büyük sembol ve görüntüler, bu detaylar dijital olmayan diğer topluluklardan daha farklı yeni norm ve değerlerin yaratılmasına yol açar. Bu dijital topluluklarda pazarlamacı ve reklamcılarla doludur, insanların oluşturduğu gerçekliği etkileyen,  bizim sembollere verdiğimiz anlamla birlikte, riayet ettiğimiz norm ve değerleri de içerir. Sosyalleşme bizim gerçek hayatta yaptığımızdan dijital gerçekliktekinden çok daha farklı. Ayrıca, dijital reklamlardaki artış, bizim pazarlama ve reklamcıları gerçeklik olarak algılamamıza neden olur. Nöropazarlama, gerçekte ortaya çıkan pazarlama değişimini tanımlamak için yeni bir terimdir.

Nöropazarlama tüketicilerin pazarlama mesajlarına nasıl tepki verdiğinin incelenmesini içerir ve bizim üç beyne, yeni beyin, orta beyin ve eski beyin, sahip olduğumuzu fikrine dayanır. Nöropazarlama aslında tüketicilerin ihtiyaçlarını keşfetmek ve daha sonra kendi gerçekliği içinde onları entegre bir işlem boyunca daha fazla ürün satın almak için tüketicileri ittiği iddiaları vardır. Bir insan tepkisi eski beyin tarafından alınan kararlardır Biz aslında neye tepki vermemiz gerektiğini ve neye ihtiyacımız olduğunu inşa eden bir gerçeklikle yaratırız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder