SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ
Psikoloji geleneğinden gelen bir Amerikan
sosyolojisi ekolü olan sembolik etkileşimcilik,
özellikle sosyal eylem ve fertlerin bu eylemlere yükledikleri
anlamlar üzerinde duran bir teoridir. Mead’ın bu yaklaşımı, Cooley’ın
psikolojist ve Durkheim’in sosyolojist yaklaşımlarının ortasında yer
almaktadır. Sosyal davranışın öznel ve yoruma açık yönleri
üzerinde duran sembolik etkileşimciliğin, ferdi,
kısmen özgür bir birim olarak görmesinde Weber’e dayanan
metodolojik bireyselcilikten gelen Weber etkisi fark edilmektedir.
“Sembolik etkileşimcilik” terimi, etkileşim teorisinin önemli
isimlerin den biri ve bu teorinin temellerini hazırlamış olan G.H.
Mead’ın öğrencisi olan H. Blumer’e aittir.
Sembolik etkileşimcilik temelde “birey”e vurgu yapar.
Belirli bir nesnel durumun bireylerde değişik öznel yorumlara yol açtığına ve
bu durumun sosyal hayatta yaygın bir biçimde görüldüğüne dikkati çeken sembolik
etkileşimciler, bu gerçeği irdelemeyen yaklaşımların sosyal realitenin uzağına
düşmeye mahkum olduğunu iddia ederler. Görüldüğü üzere bu yaklaşım, çıkış
noktasından itibaren fonksiyonalist, strüktüralist ve Marksist biçimleriyle
genel sosyolojik yaklaşımla çatışmaktadır. Nitekim sembolik etkileşimciler,
sosyolojinin “yapı” ve “kurum” gibi temel kavramlarına da sıcak bakmazlar.
Onlara göre insan, madem ki sürekli bir oluş halindedir; sosyal düzenin de
tamamlanmış bir olgu olarak düşünülmesi mümkün değildir, yani “yapı”dan söz
edilemez. Yapı kavramı yerine, “farklı katılımcıların farklı eylemlerde
bulunmalarının toplumsal organizasyonu” olarak tanımladıkları “birlikte eylem”
(joint action) kavramını tercih eden sembolik etkileşimciler, örneğin “aile
kurumu” yerine “aile birlikteliği (collectivity) demeyi uygun görürler. Çünkü
kurum kavramının içeriğinde bir durağanlık vardır. Halbuki aile sürekli oluş
halindedir. Örneğin kan-koca ve iki aylık bir bebekten oluşan bir ailedeki
karı-koca ilişkisi, bebek altı yaşına geldiği zaman aynı olmayacaktır. Bu
nedenle sembolik etkileşimciler, toplumsal rollerin de basit tanımlarının
yapılamayacağını ileri sürerler.
Etkileşim teorisi adından da anlaşılacağı üzerine
‘sembollerin sosyolojisi’dir. Bir varlığın zihindeki görüntüsü olarak
tanımlayabileceğimiz semboller, insana özgü bir gerçekliktir. Hayvanlar
aleminde karşılıklı ilişki semboller aracılığıyla değil, seslerin ve
hareketlerin karşılıklı olması (etki-tepki) ilkesiyle gerçekleşir.
Semboller sosyal etkileşme sürecinde şekillenen konuşmayı,
düşünmeyi, anlaşmayı sağlayan araçlardır. Etkileşme sürecinde farklı imajların
devreye girmesi, bir varlığın değişik sembollerinin oluşmasına neden olur.
Örneğin, domuzu iğrenç bir hayvan olarak gören bir kültür ortamında büyüyen
kişi ile domuz etiyle beslenilen bir ortamda büyüyen kişinin zihinlerinde
domuzun sembolleri farklı olacaktır. Aynı kültür ortamında bulunan kimseler arasında
belli bir durumun/varlığın sembollerin farklı olmasının sebebi ise, etkileşme
sürecinde etkisi olan tam olarak bilinmesi ve hesaba katılması imkansız pek çok
faktörün devreye girmesidir.
Sembolik etkileşim kuramı insanlarda kendi “benlik”lerini oluşturmak
için anlam, dil ve düşünce yoluyla birbirleriyle nasıl etkileştiğini açıklayan
üç temel ilkeyi içermektedir. Mead etkileşimlerin “ortak norm ve değerlerine
göre kişinin sosyal kimliğinin gelişimi ve işleyişinin merkezi” olduğuna
inanıyor. Anlamı, kişinin bir sosyal gerçekliği nasıl oluşturduğunu
temellendirmektir. Diğerleri ile etkileşim, sözlü ve sözlü olmayan, çeşitli
etkileşimlerden atanan bir anlamdan türemiştir. Örneğin, sokakta çok yüksek
sesle protesto gösterisi yapan bir protestocu görebilirsiniz. Bu kişiyi çirkin
ve tacizkar bir protestocu olarak görebilirsiniz, oysa başka bir kişi, bu
protestocuyu ileri düşünceli ve ilham verici olarak görebilir. Bu insanların
her biri, bir gerçeklik oluşturma karşılığında anlamlar bu protestocuya atamışlardır.
Protestocunun gerçek anlamı, somut bir şekilde tanımlanamaz. Bu kişilerin
protestocuya yükledik anlamlarla bir dil oluştururlar. Mead için
"adlandırma insan toplumu için temel oluşturur". Son olarak, düşünce,
semboller ve bunların anlamları yorumlamak için bizim iç diyalogumuza bakarken
oluşur. Mead göre, bir kişi bu iç diyalog oluşturmak için dile ihtiyacı var.
Sembolik etkileşim olmadan, bir düşünme ve buna karşılık bir kişinin
başkalarına bir anlam atamasını sağlayan bu içsel diyalog oluşamaz. Üç ilke;
anlam, dil ve düşünce ortaya çıktığında, bir "benlik" fikri oluşmaya
başlar. Mead, gerçekten bizim iç benliğimizi anlamak için bize dıştan bakmak
zorunda olduğuna inanıyordu.
-Blumer’in ifadesiyle- “sembollere dayanarak eylemde
bulunma” adını verirler.
“Benlik” (self), “ayna-benlik” (looking-glass self),
“bireysel benlik” (“I”), “sosyal benlik” (“me”), “başkasının rolünü alma”,
“durum tanımı”, “önemli başkası” (significant other) ve “genelleştirilmiş
başkası” (generalized other) gibi terimler sembolik etkileşimcilerin temel
kavramlarıdır. “Benlik”, çevrenin bir kişi hakkındaki algısını ifade eden
“kişilik” kavramından farklı olarak, o kişinin zihnindeki “kendisi”dir. Başka
bir deyişle, kişilik çevrenin zihnindeki “ben”, benlik ise “benim zihnimdeki
ben”in adıdır. Mead, benliği “bireysel benlik” (“I”) ve “sosyal benlik” (“me”)
olarak ikiye ayırmıştır. Bu iki kavramı bir örnekle açıklayabiliriz: Ben,
sosyal çevremin beni mutlu bir kimse olarak tanıdığını düşünmemin yanı sıra
-sosyal benlik-, gerçekten mutlu olduğumu ya da olmadığımı da -bireysel benlik-
düşünürüm. Cooley bu kavramlara bir de “ayna-benlik” kavramını eklemiştir.
Ayna-benlik, günlük ilişkilerimizde çevremizden aldığımız bizimle ilgili
mesajların benliğimize yansıması durumunu ifade eden bir kavramdır. Cooley’e
göre benlik ve toplum ikiz doğma gibidir. Bu sembolik etkileşimcilerin en büyük
tezidir. Görüntümüzün, fikirlerimizin, biçimlerimizin kendimize ait olduğunu
düşünürüz; ancak bu, toplumun yansımasıdır. Bireyle toplum arasında karşılık
bir etkileşim söz konusudur. Bireye bakıp toplumu, topluma bakı bireyi
anlayabiliriz. Bu iki şey, birbirine tutulan ayna gibidir. Sembolik
etkileşimciliğe göre, sosyolojinin özü etkileşimdir. Bireylerin düşüncelerini
belirleyen, sosyal etkileşim kalıplarıdır.
Etkileşimcilerin diğer kavramlarını kısaca tanımlayacak
olursak, “başkasının rolünü alma”, “kişinin kendini başkalarının yerine koyması
ya da şeyleri başkasının gördüğü gibi görmesi” demektir. “Durum tanımı”, bir
varlığın “ne olduğu”nu değil -ki bunu bilmemiz mümkün değildir- “nasıl
göründüğü”nü ifade eden bir kavramdır. Sembolik etkileşim teorisi, bir varlığı
herkes aynı şekilde görüyorsa onun göründüğü gibi olduğunu kabul eder. “Önemli
başkası” ve “genelleştirilmiş başkası” özellikle sosyalleşme sürecinde bir
çocuğun zihnindeki birbiri ardınca şekillenen iki durumu ifade eden
kavramlardır. Mead’ a göre çocuk önce anne ve baba gibi yakın çevresinden gelen
mesajları zihnine yerleştirir -“önemli başkası”-; daha sonra yine zihninde
“başkaları” olarak kümelendirdiği sosyal çevreyi fark etmeye başlayarak
onlardan gelen -“genelleştirilmiş başkası”- mesajları da alır.
Yukarıdaki kavramlardan anlaşılacağı üzere etkileşimciler en
çok, “düşünme kapasitesi”, “düşünme ve etkileşim”, “anlamlan ve sembolleri öğrenme”,
“aksiyon ve etkileşim” ve “seçim yapma” gibi konular üzerinde durmaktadırlar.
Bu konular yüzünden etkileşimciler, sosyoloji değil, “toplum felsefesinin bir
çeşitlemesi”ni yapmakla eleştirilmişlerdir.
Etkileşimciliğe yöneltilen diğer eleştirileri şöyle
sıralayabiliriz:
• Kuramsal temelinin zayıflığı,
• “Belirsizlik” alanını geniş tutması ve bu yüzden
sınanabilirliğinin ol maması,
• Kavramlarının -özellikle Blumer’inkilerin- fazla bulanık,
zor ve karma şık olması,
• Mikrososyolojik bir yaklaşım olma iddiasına rağmen insanı
salt zihin den ibaret bir varlık olarak görmesi; hisler, güdüler, bilinçaltı
gibi faktörleri ihmal etmesi ve bu yüzden -iddiasının aksine- yeterince
mikrososyolojik olamaması,
• Siyaset ve iktisat gibi makro değişkenleri hesaba katmadığı
için sosyal değişme sürecini açıklayamaması.
Bu son eleştiri genç etkileşimcilerin makrososyolojik
yaklaşımları sembolik etkileşimciliğe yerleştirme çabasına girmelerine neden
olmuş; ama ortaya koydukları çalışmalarla etkileşimciliği, bu geleneğin ustalarının
tanıyamayacakları bir noktaya doğru sürükledikleri ifade edilmiştir.
HYPER-SEMBOLİK ETKİLEŞİMCİLİK TEORİSİ
Sembolik etkileşimcilik teorisi, bireyler online iletişimin
çekiciliğiyle kendilerini nasıl tanımladıklarında ve Facebook profillerinin
oluşturulmasında önemli bir rol oynar. Facebook kullanıcılarının iletişim
kurarken 'aklında ne var' ya da durumlarını güncellemesi, başkaları ile sosyal
etkileşimlere dayalı bir temsili 'benlik' sunmaktayız. Ellis göre, bir Facebook
profili, Mead teorisinin sembolik etkileşimcilik ışığında kişinin kimliğini
yansıtan üç aşamalı bir süreç vardır. İlk olarak, bir Facebook kullanıcısı,
aktiviteleriyle, diğer Facebook kullanıcılarının onun
yönelimlerinin(niyetlerinin) farkında olmasını sağlar. Bu niyet bir kişinin
Facebook profil resmi ve profil açık tutması gösterilir. İkinci olarak,
iletişim oluşursa, profil resmi kullanıcının “benlik”i gibi olur. Bu görüntü
başkalarınca kendi kimlikleri olarak algılatmak istedikleri şeydir. Örneğin,
bir veteriner laboratuarı gülümseyen bir veteriner ve mutlu bir köpek resmi
seçerse, bu laboratuar şirketi sadece mutlu veterinerler ile veteriner
laboratuarı olmadığını, köpeklere de hitap ettiklerini ve köpeklerin mutlu
olacağını, dünyaya Facebook aracılığıyla tasvir eder. Son olarak üç aşamalı bir
süreçte profil resmi, kendi kimliklerinin ne olacağına karar veren Facebook
kullanıcıları için bir anlam ifade eder. Kullanıcı bu profil resmi ile,
iletişimde sembolik bir şekil kullanarak bir kimlik kazandırmayı hedefleyerek
“benlik” yaratır.
Lynch & McConatha, 2006 tarafından, hyper-sembolik
etkileşimcilik, çevrimiçi ağlar için sembolik etkileşimciliğin yeniden
düzenlenmiş halidir. Toplumsal olarak oluşturulmuş dünyaları tanımlamak için
sembolik etkileşimcilik kullanılan Mead gibi Teorisyenler, internetin icadından
önce bunu yaptı. Sembolik etkileşimcilik kuramının klasik uygulamasının bugünün
dijital toplumuna uyacak şekilde gelişmeye ve adaptasyona ihtiyacı var. Ayrıca,
bilimdeki gelişmeler sembolik etkileşim kuramında yeniden analizi gerektirir. Nöroloji
ve psikoloji gibi konularda ilerlemeler, bize insan zihni hakkında Mead’ın
sembolik etkileşimcilik kuramını yaratırken bildiğinden daha fazla bilgi
sağladı.
Genelleştirilmiş diğerler, Mead’ın açıkladığı gibi, birinin,
bir toplumun beklenti ve tepkilerine dayanarak onun “benlik” oluşturma
şeklidir. (Griffin, 2009,). Böylece, birinin oluşturduğu “benlik”
diğerleri ile etkileşim dayalı sürekli değişiyor ve gelişiyor. Birinin
çevrimiçi topluluğa girdiğini varsayarsak, değişik etkileşim araçlarını
kullanarak “benlik” oluşturması, Mead üşünebileceğinden daha da fazla
gelişmesine izin verir. Lynch ve McConatha “genelleştirilmiş diğerleri”nin
oluşumunun hala varolduğunu öneriyorlar, ama farklı şekilde çevrimiçi veya
çevrimdışı olarak. Genelleştirilmiş diğerleri hala bir "benlik"
formuna yardımcı olurken, dijital alanda genelleştirilmiş diğerleri Mead’ın
açıklamasından daha farklıdır.
Lynch ve McContha (2006) iddiası, genelleştirilmiş diğerleri
bugün algıladığımızdan daha farklı çünkü Mead’ın teknolojisi farklı. Böyle
telefon görüşmeleri ve sözlü iletişim gibi değişen insan etkileşim
yöntemlerinde azalma nedeniyle, ve benzer dijital etkileşimlerdeki bir artışla,
biz, Mead’ın genelleştirilmiş diğerleri tanımından farklı olarak kendi
benliğimizi yaratıyoruz. Genelleştirilmiş diğerleri, dijital çağda kişinin
benliğini etkileyen, klasik sembolik etkileşimcilik teorisinde genelleştirilmiş
diğerlerinden daha farklı olarak tüketicilik akımı üzerine dayanır.
Hyper-sembolik etkileşim Lynch ve McConatha’nın (2006)
internetin dolaysızlığına çözümdür. Hyper-sembolik etkileşim kuramı dijital
olarak bulunan sembollere dayalı yeni bir gerçeklik türü oluşturmayı açıklar.
Böyle I'ler ve O’ler bilgisayar dilinde ve dijital görüntülerinin küçük piksel
olarak küçük simgeler yanı sıra günlük üretilen ilan ve reklamlar karmaşık
güncel görüntülerini kapsamaktadır. Büyük sembol ve görüntüler, bu detaylar
dijital olmayan diğer topluluklardan daha farklı yeni norm ve değerlerin
yaratılmasına yol açar. Bu dijital topluluklarda pazarlamacı ve reklamcılarla
doludur, insanların oluşturduğu gerçekliği etkileyen, bizim
sembollere verdiğimiz anlamla birlikte, riayet ettiğimiz norm ve değerleri
de içerir. Sosyalleşme bizim gerçek hayatta yaptığımızdan dijital
gerçekliktekinden çok daha farklı. Ayrıca, dijital reklamlardaki artış, bizim
pazarlama ve reklamcıları gerçeklik olarak algılamamıza neden olur.
Nöropazarlama, gerçekte ortaya çıkan pazarlama değişimini tanımlamak için yeni
bir terimdir.
Nöropazarlama tüketicilerin pazarlama mesajlarına nasıl
tepki verdiğinin incelenmesini içerir ve bizim üç beyne, yeni beyin, orta beyin
ve eski beyin, sahip olduğumuzu fikrine dayanır. Nöropazarlama aslında tüketicilerin
ihtiyaçlarını keşfetmek ve daha sonra kendi gerçekliği içinde onları entegre
bir işlem boyunca daha fazla ürün satın almak için tüketicileri ittiği
iddiaları vardır. Bir insan tepkisi eski beyin tarafından alınan
kararlardır Biz aslında neye tepki vermemiz gerektiğini ve neye
ihtiyacımız olduğunu inşa eden bir gerçeklikle yaratırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder